Robin hood – Hırsızlar Prensi

Ahh bu filmi en çok Bryan Adams ‘ın muhteşem şarkısı ile hatırlıyorum. Gerçekten efsanevi bir şarkı idi. 90’lara damgasını vurmuş derler ya, aynen öyleydi. (Everything I do) I do it for you. Hatırladığım kadarıyla epey uzun bir süre, zamanının müzik listelerinin bir numarasıydı.
Geçen gün Trt2 sinema kuşağında oynayacağını duyunca, zamanında çok kere izlemiş olsam da tekrar izleyeyim dedim. Daha önce Robin of Sherwood yazımda demiştim. Benim için en iyi Robin Hood uyarlaması Robin of Sherwood dizisidir ama bu filmi de 90’larda bir çok kere keyif alarak izlemiştim.
Tv’nin başına oturunca daha ilk başından hayretler içerisinde izledim. Bu film bu kadar vasat mıymış yahu? Aksiyon-macera mı, yoksa komedi mi çekmek amacıyla çekmişler, onu bile sorguladım izlerken.
O kadar iyi oyuncu varken, sanki bir müzik klibi çekiliyor gibi bir film. (ama Bryan Adams’ın şarkısının klibi daha güzel)
Ama baştan başlayayım. Filmin Kudüs’te Robin haçlı seferlerine katılmış ve orada mapusa düşmüşken başladığını hatırlıyordum. Herhalde 90’larda izlerken o kadar tarih bilgim yokmuş, yoksa Eyyübilerin ordularının zindanlarındaki gardiyanların bu kadar pis, sürekli kol bacak kesen yabaniler gibi resmedilmesini yadırgardım. Nitekim bu yaşımda izleyince çok rahatsız oldum. (Daha da fenası, imdb de Haçlı seferlerinde Türklerin eline düşmüş Robin diye tanıtım yazılmış ya…) O kadar yabani adamın arasında Morgan Freeman’ın canlandırdığı Sarazen karakteri de (Robin of Sherwood’da temelleri atılan arap karakterin bir türevi) sanki hani yerli kabilelerde akıllı fikirli tek bir bilge adam olur ya, onun gibi kullanılmış. O kadar barbar kafir arasından (burada hristiyanların bakış açısına göre diyorum) İngiltere’ye gelmeye hak kazanmış müslümanın o olması gayet normal.

Nothingam Şerifini canlandıran çok çok sevdiğim Alan Rickman bu filmde oynamayı kabul edene kadar 2 kere reddetmiş. En sonunda kendisine doğaçlama yapabileceğine dair açık kart verdikleri için oynamayı kabul etmiş. Gerçekten adamın sahneleri, kötü karakter olmasına rağmen izlemesi en keyifli olanlar. Bunu filmin komedi unsuru olarak kabul ederek diyorum. Cidden kötü karakter rolünü, nefretlik olarak canlandırmaya çalışmadığına inanmak istiyorum. O zaman farklı bir yorumum olurdu. Ama senaryo kötü olduğu için rolü reddetmesinden adamın da bunu karikatür bir karakter olarak gördüğünü düşünüyorum. Buna göre çok şirin yansıtmış.

Kevin Costner’ın genç, yakışıklı kabul edilebilecek halini idare eder bulsam da replikleri o kadar yavan, o kadar tirübünlere oynar ki, güleyim mi ağlayayım mı bilemedim.
Yan karakterlerin de akıbeti aynı. Sherwood ormanında kaçak avlanan insanların, ailelerinin evlerinin yakılmasından sonra herkesin Sherwood’a gelmesi, ağaç evler yapmasını falan izlerken, ormanlık alanların talanı -başlangıç – demek istedim. Ağaçların arasında ip merdivenlerden inip çıkmak, Lady Marian’ın Robin Hood tarafından kucaklanarak aşağıya indirilmesine vesile olan romantik bir iki sahne sağlasa da esasen ormana kat çıkılıp, onlarca insanın güya insanların girmeye çekindiği sık bir ormanı yol geçen hanına çevirmiş olmaları, bu yaşımda izleyince çocuk kandırmacası gibi geldi.

Hele hele Will Scarlet’in muayyen dönemindeki bir kız çocuğu gibi sürekli mızıklaması, sonra da Robin Hood ile aynı babadan çıkmaları, “kardeşim, kardeşim benim!” edasıyla kucaklaşmaları… Kafamı hangi minderin altına soksam dedirtti. Söz konusu Will Scarlet’i canlandıran da Christian Slater yani. Zamanının yakışıklısı. (evet 90’larda onu da çok beğenirdim. Bakınız Mobsters.) Bir de en son da çıkıp gelen Kral Richard rolündeki Sean Connery var. O niye vardı, bir kere onu anlamadım. Yani gelini vereceğim diyen tonton bir kral modundan başka bir numarası yoktu. Belki de yıllar evvel Audrey Hepburn ile canlandırdığı Robin Hood karakterine selam çaksın diye rol vermişlerdir. Oğlunun da Robin of Sherwood ‘da bir Robin’i canlandırdığını düşünürsek, Robin Hood olmak aile geleneği gibi birşey olmuş olsa gerek. Belki çocukken ok ve yayla çok oynamışlardır 🙂
Filmin Keltlere yaklaşımı da çok fena. Keltleri korkunç barbar vahşiler olarak canlandırmışlar. Tamam adamlar modern çağ vatandaşı değiller de, şatolara kapanmış diğerleri de karanlık çağ ortasındaki yobazlar. Sütten çıkmış ak kaşık değiller yani. 90’lar da izlediğimde hatırlıyorum. Keltlerin çok korkunç olduğu düşünmüştüm. Sonra sonra biraz daha bilgi edinince fikirlerim değişti. En azından 1100’lerde Keltlerin o kadar da yabani olacağını sanmıyorum. 600’lü seneler olsa neyse derdim.

Lady Marian rolündeki Mary Elizabeth Mastrantonio kıvırcık saçları ile (kıvırcık saçlara da takıntım var) çok tatlı imiş. Onun da Robin ile ilk karşılaşmasında deri zırhı ile kılıç dövüşü yapacak kadar cesaretli iken, film ilerledikçe yavaş yavaş onu kurtaracak erkeğe muhtaç yardıma ihtiyacı olan kadına, “damsel in distress” e dönüşümüne çok anlam veremesemde fazla kurcalamadan, Robin ile romantik anlarını izlemekle yetindim.
Daha önce bu filmi Robin Hood’un gerçek hikayesinden epey bir sapmasına rağmen, aksiyonunu falan sever hoşgörürdüm ama sanırım bu filme anca belli bir yaş diliminde tolere edebilirmişim. 90’larda izlediğim filmlerde genelde bunu yaşamam ama bu video klipten hallice uyduruk bir gibi film geldi maalesef. Eskisi gibi keyif alamadım. Ya cehalet mutluluktur ya da bazı filmleri bir-iki kere seyrettikten sonra tekrar izlememek lazım ki ilk izlediğin heyecanda farketmediğin saçmalıklar gözüne çarpmasın.
Bu kadar gömdükten sonra azıcık toprağı temizlemek için söyleyebileceğim şudur ki, filmi tarihi bir film olarak değil, herhangi bir gerçekçilik beklentisi olmadan izlemediğiniz müddetçe, müziğiydi, görselliğiydi, aksiyonuydu izlemesi eğlenceli gelecektir. Bir kere izledikten sonra da Bryan Adams’ın klibini açıp, şarkısına yüksek sesle eşlik edebilirsiniz.
© Site içerisinde yazıların tüm hakkı saklıdır.
